8-12 Aralık 2000 tarihleri arasında Dünya çapında, Türkiye’yi temsilen, Ankara’da 30. cüz ezbere Kur’an’ı Kerim okuma kategorisinde yarıştım. Bu yarışma öncesinde tüm Türkiye’nin 25 yaş altı güçlü hafızlardan oluşan ve 25 kişi bölgelerde, ilçelerde ve illerde birinci olduktan sonra Ankara’daki son elemede toplanmıştık. 25 hafız Kocatepe Camii’nin özel bir bölümünde jüri önünde yan yana uzun bir saf şeklinde dizüstü oturarak beklemeye başladık. Arkamızda ise hocalarımız, arkadaşlarımız, ailelerimiz de hafızalarımızdan silinmeyecek bu ana şahadetlik ediyorlardı. Bu önemli yarışmada olmamız için emek veren herkes yerini almıştı. Bu şeffaflık içinde, Kur’an’ı Kerim’in en zor sayfalarından sorular sorulmaya başlanmıştı. Jüri üyeleri okuma sırasında şaşıran, yanılan, unutan her hafızı saftan geriye doğru çıkartıyordu. İki saatlik müsabaka sonrasında nihayet 3 hafız kalmıştık. Sağ ve sol yanımdaki iki hafız yarışma namzeti iki kez şaşırmışlardı fakat jüri en kuvvetli hafız hangisi olduğuna karar vermek için tekrar eleme yapıyordu. Sağ tarafımdaki hafız okuyacağı bölümün içinden bir yer sordu. Söylemezsem dereceye girme ihtimalim daha yüksekti ama içimdeki ses bana dedi ki:’ Benim söylememle eğer şaşırmayacaksa, şaşırmasın’. Fakat aynı yerde şaşırınca; jüri başkanı ayağa kalktı ve birinci olan hafızın belirlendiğini söyleyip sonucu ilan etti. Hafız arkadaşımla aramızda geçen olay bana hocamın şu sözünü hatırlattı: “
“Vermeden büyüme olmaz evlat”. Allah’ın (cc) lütfü ile Türkiye birincisi olmuştum. Annemin, babamın, hocalarımın, arkadaşlarımın ve çocukların da duasını alarak gece gündüz gayret ederek birincilik için çalıştım. Ülkemi, ailemi, kendimi dünyanın en iyi hafızlarına karşı temsil etmek oldukça zor ve dahi büyük bir sorumluluktu. Allah’ın inayetiyle tüm sorulara cevap vererek 1.olmak nasip oldu.
Çalışmalarımda yanımda olan, gönlümü alan, destek olan, hizmet eden ve bu haklı gururu bana yaşatan herkese teşekkür ediyorum.